Google

24 Ağustos 2008 Pazar

KALP ÇARPINTISININ NEDENLERİ

Kalp Çarpıntısının Nedenleri
Aşırı zorlanma: Birkaç kat merdiveni koşarak çıktınız ve kalbiniz çok hızlı çarpıyor. Aşırı fiziksel zorlama hızlı kalp atışının sık görülen bir nedenidir. Egzersiz yaparken kalp atışının dakikada 160 vuruşa çıkması göğüs ağrısı veya baygınlık gibi başka belirtiler yoksa, sağlık durumunuz iyiyse ve yaşınız 60’ın altındaysa, anormal ve genellikle tehlikeli değildir.

İlacın yan etkisi: Reçetesiz satılan bir soğuk algınlığı hapı kullanıyorsunuz ve zaman zaman kalbiniz hızlı çarpıyor, kalbiniz göğsünüzden fırlayacakmış gibi oluyor. Reçeteli ve reçetesiz satılan pek çok ilaç yan etki olarak kalp çarpıntısı yapabilir. İştah bastırıcı ilaçlar, antihistaminler, depresyon ilaçları, astım ilaçları ve dekonjestanlar (pek çok dekonjestanda bulunan yapay efedrin ve fenilpropanolamin hidroklorid gibi maddeler) bunlar arasındadır. Eğer bunlardan birisini kullanıyorsanız ve kalp atışlarınız hızlıysa, başka bir ilaca yönelebilirsiniz.

Kalp hastalığı: Kalbiniz hızlı çarpıyor ve çok az hareket yapmanıza rağmen nefes darlığı çekiyorsunuz. Kalp hastalığı (koroner kalp hastalığı bölümüne bakınız) hızlı çarpıntının nedeni olabilir ve çoğu kez nefes darlığı (nefes darlığı bölümüne bakınız), göğüs ağrısı (göğüs ağrısı bölümüne bakınız), baygınlık veya sersemlik ya da sıvı tutma gibi belirtilerle birlikte söz konusu olur.

Diğer Nedenler
Bunaltı ve stres, ateş, kafein kullanımı, sigara, hipertiroidizm, hipoglisemi, anemi, kalp yetmezliği, şeker hastalığı, kan kaybı, su kaybı, alkolü bırakma, akciğer embolisi, orak hücreli anemi.

Kendiniz Ne Yapabilirsiniz?
Normal kalp atışınız dakikada 60 - 100 vuruş arasında olmalıdır. Bunaltı, sigara, aşırı kafein ve alkol de hızlı kalp atışının en yaygın nedenlerindendir. Krizler çabuk geçiyorsa ve başka belirtiler yoksa, endişelenmeyin. aşağıdaki yöntemleri uygulayın.
- Birkaç kere öksürün.
- Birkaç yudum buz gibi su için.
- Burnunuzu kapatın ve burun deliklerinizden hava vererek kulaklarınızı açın.
- Dinlenin ve derin nefes alın. Başınız dönüyorsa, düşmemek için oturun veya uzanın.
- Kalbiniz hızlı çarptığında saati ve ne yapmakta olduğunuzu not alın. Nabzınızı ölçün. Bu bilgiyi doktorunuza iletin.

Önlem
- Sigara içmeyin.
- Alkol, kafeinli kahve, çay ve kola içmeyi azaltın

PANİK ATAK


Panik Atak Nedir?

Panik atak ile ilgili olarak ilk bilmeniz gereken panik atak nedir? Bu sorunun cevabını öğrendikten ve panik atağın ne olduğunu anlayabildikten sonra bu durumdan da kurtulabilirsiniz. Panik atak en kısa ve öz tabiri ile ani olarak ortaya çıkan endişe - kaygı nöbetidir. Bu endişe ve kaygı nöbeti kişinin vücudunda bazı fiziksel belirtilerle kendini gösterir, bu yüzden de çoğu zaman kişide yoğun bir korku ve rahatsızlık duygusu yaratır. Bu yoğun korku duygusu içinde kişi, çok kötü birşey olacağını, onun için sonun geldiğini, öleceğini veya kalp krizi geçireceğini düşünür. Bu şekilde yoğun bir korku içinde olan kişi doğal olarak o ortamdan kaçmak, uzaklaşmak ister, yardım alabileceği bir sağlık kuruluşuna gitmek ister. Çoğu zaman gidilen bir hastanede veya acil serviste herhangi bir girişimde bulunmaksızın bu belirtiler geçer ve kişi kendini iyi hisseder.

Panik nöbeti sırasında aşağıdaki belirtiler görülebilir. Bu belirtilerden dört tanesinin görülmesi çoğu zaman yeterli olur. Genel olarak kişiler nöbetler sırasında bu belirtilerde 7-10 arası belirti yaşamaktadırlar.

1 - Çarpıntı, kalp atımlarını duyumsama
2 - Terleme
3 - Titreme ya da sarsılma
4 - Nefes darlığı ya da boğuluyor gibi olma
5 - Soluğun kesilmesi
6 - Göğüs ağrısı ya da göğüste sıkıntı duyma
7 - Bulantı ya da karın ağrısı
8 - Baş dönmesi, sersemlik hissi, düşecekmiş ya da bayılacakmış gibi olma
9 - Derealizasyon ya da Depersonalizasyon (Dış dünya yada kendisi gerçekliğini kaybetmiş gibi hissetme).
10- Kontrolünü kaybedeceği ya da çıldıracağı korkusu
11- Ölüm korkusu
12- Uyuşma ve karıncalanma duygusu
13- Üşüme ürperme ve ateş basması

Panik Atak Sonucu Gelişebilen Problemler

İlk önce şunun bilinmesi gereklidir, panik atak yüzünden hiçbir şekilde kalpte, solunum sisteminde bir rahatsızlık meydana gelmez. Eğer panik atak uzun süre tedavi edilmezse psikolojik kökenli başka rahatsızlıkları meydana getirebilir. Örneğin bu atak tekrar gelirse diye düşünüp dışarı çıkmak istemezse, geçeceği yollarda hastane olup olmadığı düşünmeye başlayıp bu yüzden dışarı çıkmazsa, özetle kişi evden dışarı çıkmaktan korkar olursa panik atağa "agorafobi" eşlik ediyor diyebiliriz. Bunun dışında sosyal ortamdan kopma sonucu kişide depresif bir duygu-durum oluşabilir. Panik atak tedavisi ile koordineli olarak diğer problemlerinde çözümüne ayrı olarak başlanması gerekmektedir..

13 Ağustos 2008 Çarşamba

PANİK ATAK

Panik atak geçiren kişi kendini stres altında hisseder. Stres karşısında verilen tepkileri düzenleyen sempatik sinir sisteminin sürekli uyarılmış halde olmasına yol açar. Bu durum zamanla kalp, tansiyon ve solunum yollarıyla ilgili hastalıklara davetiye çıkarır. Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Oğuz Göktepe, kişinin sosyala hayatının yanı sıra sağlığını da olumsuz etkileyen panik atağın tedavisini anlattı.
Panik bozukluğun tipleri var mı?
Agorafobili ve agorafobisiz panik bozukluklar diye ikiye ayırabiliriz. 'Agora' pazar yeri, geniş meydan, 'fobi' de mantıksız yoğun korku anlamına gelir. Yani agorafobi açık alan korkusudur. Hasta, beklenmedik bir zamanda ortaya çıkacak panik atak sırasında 'Yardım yetişmeyecek', 'Kimse beni duymayacak', 'Rezil olurum' gibi kaygılarla tek başına sokağa çıkmaz, açık ve kalabalık alanlarda bulunamaz, duraklarda sıra bekleyemez. Kalabalık caddeler, kalabalık mağazalar, tüneller, asansörler, metrolar, uçaklar böyle kişiler için kaçınılması gereken uyaranlardır. Agorafobi bulunmayan panik bozukluktaysa yoğun bir kaygı vardır. Hasta yineleyen panik ataklarının olabileceğine dair yoğun bir kaygı taşır.
Panik atak başka sağlık sorunlarına da yol açar mı?
Panik atakla sürekli stres altında olmak bazı sorunlara neden olabilir. Stres bir uyarılmadır aslında. Vücudumuzun uyarılmış oluşu birtakım tepkileri daha çabuk vermemiz anlamını taşır. Hatta stresin bazen iyisinin de olduğunu söyleyebiliriz. Ama bazı kişiler telefon çaldığında bile kötü bir haber alacağını sanır. Böyle kötü bir beklenti içinde olmak sempatik sinir sisteminin hakimiyetine neden olur.

Sinir sisteminiz sizi yorabilir
Sempatik sinir sistemi nedir?
Biz farkında olmadan vücudumuzda çalışan bir sinir sistemi var. Bu da sempatik ve parasempatik diye ikiye ayrılır. İnsanı stres karşısında koruyan, harekete geçiren sempatik sistemdir. Bu sinir sistemini vücudumuzdaki bütün kaslarda, organlarda var olan sinirler oluşturur. Parasempatik sistemse bizi dinlenmeye, uykuya, rahatlığa sevk eder. Bazı insanlarda sempatik sinir sistem hakimiyeti çok fazladır. Bu yüzden sürekli huzursuz ve telaşlı olurlar. Böyle olmaları onlar için iyi değildir. Çünkü kalp atışları sık sık hızlanır, tansiyonları yükselir. İşte bu uyarılma hali sürekli hale gelirse kalp, tansiyon, ülser, egzama, astım gibi psikosomatik bir rahatsızlığa yol açabilir. Böyle bir hastalık başladığı zaman tek başına bir iç hastalıkları uzmanının onu tedavi etmesi yerine bir psikiyatrla işbirliği yapılması gerekir.
Krizin en şiddetli derecesi nedir?
Genellikle hastaneye gelenleri en şiddetli saymak lazım.
Bir kez atak geçirmek panik atak hastası olmak için yeterli mi?
Evet, yeterli. Birkaç yıl önce panik atak krizi geçirmiş birinin daha sonra atak geçirmemiş olması bir daha böyle bir durumla karşılaşmayacağı anlamına gelmiyor. Ama iyi tedavi edilmişse bu durum kontrol altında tutulabilir.
Panik atağın diğer psikiyatrik rahatsızlıklarla ilişkisi var mı?
Panik ataklar çoğu kez alkol kullanılarak yatıştırılmaya veya önlenmeye çalışılıyor. Bu durum alkolizme yol açabilir. Panik ataklar ve panik bozukluğu belirtileri genellikle depresyonla birlikte görülür. Fobiler panik bozukluğunda gelişen korkulardan kaynağını alır.
Panik atağın tekrarlama riski hangi koşullarla ilgilidir?
Aslında en kritik konulardan biri de bu. Bir kere panik atak geçiren kişi, tekrar geçirme ihtimalani aklından uzaklaştıramıyor. Bu yüzden kaçınma davranışında bulunuyor. Biz de ne kadar sonra tekrarlayabildiğini öngöremiyoruz. Panik ataklar kişi tedavi gördükten sonrabelli bir süre tekrarlamayabilir. Ama zamanla tekrarlayacaktır. Bu nedenle önlem almak ve tedavi görmek gerekir.
Peki panik atağın tekrarlamaması için neler yapılabilir?
En önemlisi hastalık hakkında bilgi sahibi olmaktır. Burada hastalığın tekrar riski nedeniyle uzun süreli tedavisinin gerekeceğini baştan kabullenmek en iyi seçimdir. Gevşeme egzersizlerini öğrenmek ve kaçınma davranışına karşı koymak hastaya ciddi bir mesafe kat ettirir. Hekime danışmak, psikiyatrist kontrolünde olmak, ilacını düzenli almak dasayılabilir.


Teşhiste 'eski dostlar' önemli
Panik atak nasıl teşhis edilir?
Öncelikle panik atakla karışan bazı hastalıkları gözden geçiririz. Örneğin, tiroid bezinin fazla çalıştığı hipertiroidi dediğimiz bir hastalık çarpıntı, terleme gibi belirtileri yüzünden panik bozukluğuyla karıştırılabilir.
Yine kanda kortizol hormonunu artıran hastalıklara bakarız. Bunları ekarte ettikten sonra hastanın ruh halini anlamak için bazı testlerden yararlanırız. Hastanın öyküsünü dinlemek de çok önemli. Bu aşamada hastanın yakınlarını da dinleriz. Çünkü psikiyatri hastaları kendilerine ait bir durumun farkında olmayabilir. Örneğin ilişkilerinin nasıl etkilendiğini, geçmişe göre nasıl değiştiklerini ayırt edemeyebilirler. Yakınlarından aldığımız 'Eskiden bu kadar sinirli değildi' gibi bilgiler bizim için çok önemli. Bir de bizim hastalarımızın bir kısmı belirtilerini saklama eğilimdedir. Farkında olmadan, kendilerini kötü bir halde göstermemek için durumlarını inkar ederler. Bu nedenle varsa eşiyle, anne-babasıyla veya onu yıllardır tanıyan arkadaşlarıyla görüşüyoruz. Tanı koyarken, ruhsal hastalıkları, kişilik özelliklerini, yaşanmış fiziksel hastalıkları, son bir yılın nasıl geçirdiğini ve sosyal uyumunu bilmek bizim için çok önemli.
Peki nasıl tedavi edilir?
İlaçlar ve psikoterapiyle. İlaç tedavisinde yatıştırıcılar ve özellikle antidepresanlar kullanılıyor. İlaçlar bir süre alındıktan sonra etkileri ortaya çıkar ve hastanın yaşamı rayına girer. Yatıştırıcılar mümkün olduğunca kısa süre kullanır, asıl tedavi edici etkisi olan antidepresifleriyse sürdürürüz. Psikoterapi hastanın yaşamını sağlıklı olarak devam ettirmesinde önemli rol oynar. Ailenin de tedavinin içinde olması, hekimin işini kolaylaştıracaktır.


Tedavi süresi en az iki yıl olmalı
İlaç tedavisi ne kadar sürüyor?
Panik atak geçiren hastalarda tedavi süremiz iki yıldan az olmamalı. İlk aşamada tedavi süresi olarak iki yılı duymak bazı hastalar için moral bozucu olabiliyor. Ancak ilaç tavsiye edildiği gibi kullanılmazsa hastalığın tekrarlaması kaçınılmaz.
İlaçların yan etkileri var mı?
Sağladığı avantajlar göz önünde bulundurulduğunda yan etkiler çok önemli boyutta değil. Hastalar uzun süreli kullandıklarında ilaç aldıklarını bile farketmezler. Her ihtimale karşı yılda bir kez karaciğer testlerinin yapılması uygundur. Bir de ilacın mutlaka azaltılarak kesilmesi gerekir.
Tedaviye rağmen panik atakların tekrarlama olasılığı ne kadar?
Tedavi birkaç ay gibi kısa sürelerle yapılmışsa hastalığın tekrarlama riski yüzde 100'dür. Uzun süreli tedavide küçük bir tekrarlama riski vardır, ancak bu tür olaylarda belirtilerin şiddeti çok daha düşüktür.
Hastalara önerileriniz neler?
Hastalar uyarıcı olan çay-kahve kullanımını azaltmalı, koyu kahve ve çay kullanımından vazgeçmeli. Hastalık belirtilerinin bastırılmasında alkol kullanılmamalı, stresi yaşamanın kaçınılmaz olduğu düşünülerek başa çıkma yolları (örneğin gevşeme egsersizleri) öğrenilmeli ve uygulanmalıdır. Sigaranın sıkıntıyı giderdiği düşüncesi yanlıştır, sigaraya hiç başlamamak gerekir.


'Eleştiri' değil destek sağlanmalı
Hasta yakınlarına öneriler?
'Bir şeyin yok, evham yapıyorsun, her şey senin elinde' gibi cümlelerle hastaya yaklaşmamak, paniğin kişinin kontrolü dışında olduğunu bilmek ve onu anlamak gerekir. Eleştirmek, küçük düşürücü davranışlarda bulunmak hastayı daha da güç bir duruma düşürebilir. Ona zor durumdayken yardımcı olup tedavinin sürdürülmesi için teşvik ediniz. Gerektiğinde uzmanından yardım almaktan kaçınmayınız.

EGZAMA

Egzama, çeşitli kaşıntılı deri hastalıklarına verilen genel bir terimdir. En çok yaygın şekilleri atopik egzama, temas egzaması, seborik egzama ve çocuk bezi egzaması olmaktadır. Atopik kelimesi farklı anlamına gelir. Bu durumda derideki farklılık kastedilmektedir ve kalıtsal alerjik egzama türünün tanımında kullanılmaktadır.

Egzama, kronik, yani, uzun süreli ve aküt olabilir ve bir çok kişide yazları iyileşmeye kışları da kötüleşmeye giden bir gelişme gösterebilir. Egzamanın kronik hali, kaşıntılı döküntü şeklinde nitelendirebilir. Kaşımanın neticesinde çabukça çatlayan kalın deriler oluşmaya başlar. Aküt egzama durumunda, deride, muhtemelen sıvı dolu kabarcıklara ek olarak, kızarıklık, şişkinlik ve kaşıntı gözlenir.

Egzama durumunda vücudun savunması enfeksiyona karşı zayıflamış olur, ve enfeksiyonlardan ve muhtemelen mantarlardan dolayı kolayca iltihaplanma oluşur.

Egzama kimlerde görülür?
Atopik egzama rahatsızlığı, öncelikle küçük çocuklarda görülür. Norveç’li çocukların yaklaşık % 15 nin egzama tarafından rahatsızlık gördüğü tahmin edilmektedir. Hastalık, çoğunlukla, çocuk bir kaç aylık iken başlar ve % 60 ında çocuk dört yaşında iken kaybolur. Ancak, hastalık daha sonra erken yaşlarda veya ileri yaşlarda tekrar görülebilir. Temas egzaması, çok küçük yaşlardaki çocuklarda oldukça nadir görülür. Nitekim, çocuğun okul çağlarından itibaren hastalıkta bir artma gözlenir. Kulak memesinde açılan delikler, vücuda metal takı takmak için açılan delikler (piercing), bu amaçla kullanılan ve deri ile temas içinde olan baz metaller nikel’e karşı temas egzamasının artışında önemli rol oynamaktadır.

Seborik egzama nispeten daha yaygındır. Bu egzama çok erken yaşlarda ortaya çıkabilir, ancak, çoğunlukla ileri yaşlarda görülmektedir.

Egzama hangi belirtiler gösterir?
Atopik egzaması, deride kaşıntı ve kurumaya sebep olur.

Yeni başlayan veya tekrar ortaya çıkan temas egzaması, deride, değişik büyüklükte kızarık kabarcıklar halinde şişmeye ve tepkiye neden olan şeye direk maruz kalan kısımlarda akıntılı yaralara sebep olur. Eğer temas egzaması uzun süre devam etmiş ise deride daha çok kuruluk ve çatlaklık görülür. Şiddetli kaşıntı olması normaldir. Egzama, başlangıç olarak, sadece tepki gösterdiğiniz şeyle temas ettiğiniz deri bölgesinde ortaya çıkar, ama, daha sonra derinin diğer kısımlarına dağılabilir.

Seborik egzamanın bebeklerde ortaya çıkması durumunda, bebeğin anlında, kafa derisinde, yüzünde, boyun ve bacak kasıklarında kabuk tutmuş dolgun ve kızarık bölgeler görülür. Yetişkinlerde ise yüzün merkezi bölümlerinde, kafa derisinde, kulak arkalarında ve göğüste kızarıklık, yağdolgunluğu, cilt dökülmeleri şeklinde kendini gösterir. Çocuk bezi egzaması, bezin kullanıldığı bölgede kızarık, kaygan ve muhtemelen akıntılı deri şeklinde kendini gösterir.

Egzamanın nedenleri:
Atopik egzamaya yol açan sebepler henüz bilinmemektedir. Alerjiler, bazılarına etkisi olsa bile, hiç bir zaman tek başına yeterli sebep değildir. Bu hastalık, kalıtsal ve çevresel koşullar sonucu oluşan bir hastalık türüdür. Ailenin diğer fertlerinde de atopik hastalıkların görülmesi normaldir (astım, egzama veya saman nezlesi). Hastaların % 20-30 unda egzamaya etkisi olan alerji türü bulunmaktadır.

Seborik egzama, aşırı hassasiyetlikten kaynaklanmamakta olup, yağbezlerinde hastalığa karşı görülen bir tepkidir. Normalde deride bulunan maya mantarları, bu tepkiye neden olabilir. Derisi yağlı olan ve çok yağ üreten kişiler bu hastalığa daha çok maruz kalırlar.

Temas egzaması, derinin tepki gösterdiği maddeler ile temasa geçmesi durumunda ortaya çıkar. Durum hem alerjik olabilir hem de alerjik olmayabilir. Alerjik olmayan durumlar, derinin, kendisini tahriş eden temizlik maddeleri, su ve dezenfeksiyon maddeleri ile temasa geçmesi durumunda ortaya çıkar. Alerjik olan durumlar ise, derinin, alerjiye sebep olan nikel, krom, kauçuk, formaldehid ve parfüm gibi maddeler ile temasa geçmesi durumunda görülür. Çocuk bezi egzaması, çiş ve kakanın neden olduğu tahrişten dolayı gelişir.

Egzamanın tedavisi:
Egzamanın tedavisinde en önemli olan şeylerin başında temizlik, sistematik krem ve merhem tedavisi, derinin kurumasını engellemek, kaşımadan kaçınmak, tahriş edici şeylerden uzak durmak ve egzamaya sebep olan gıda maddelerinden kaçınmak gelir. Hafif ve orta dereceli egzamanın tedavisinde, güneş ve deniz suyunun iyi etkisi vardır. Ancak, bir çok durumda kortizon kremi kullanımı gereklidir. Vücudun doğru yerinde ve doğru zamanda kullanıldığında, preparatın kullanılması güvenlidir. Doktorunuz, ilacın nasıl kullanılması konusunda size tavsiyelerde bulanacaktır.

Genelde, ağır etkisi olan preparatlar gereken süre boyunca kullanılmalıdır. Az etkisi olan preparatları kullanmakla egzama kontrol altına alınamaz ve bu nedenle kortizon tedavisinin her hangi bir etkisi olmaz. Bunun neticesi olarak, egzamada genelde artış görülür. Daha önce egzama görülen bir çocukta, egzamanın tekrar ortaya çıkması durumunda, grup 2 veya 3 steroit kullanılabilir. Eğer durum kontrol altına alınmış ise krem daha az sıklıkla kullanılabilir (2-3 günde bir). Egzama kaybolsa bile, en iyi sonucu sağlamak için, hastanın, kremi haftada 1-2 kere sürmeye devam etmesi lazımdır. Her sabah ve akşam, ve her zaman duş ve banyolardan sonra, nemlendirici kremlerin bolca kullanılması tavsiye edilir. Nemlendirici krem, kortizon kreminin cilde sürülmesinden bir kaç dakika sonra cilde sürülmelidir.

Kortizon içermeyen egzama kremleri (Elidel®, Protopic®) iyi alternatifler olarak kullanılabilirler ve kronik egzama durumlarında denenmelidir. Bu tür kremlerin yararlarına örnek olarak uzun süre kullanılması halinde bile deri kalınlığını etkilememesi ve egzamaya karşı iyi sonuçlar vermesi gösterilebilir. Deri enfeksiyonlarında, egzama kremlerini kullanmadan önce enfeksiyonun tedavi edilmesi önemlidir.

Tıbbi ışık ve ısı tedavisi etkili olabilir. Ancak, bu tür tedaviler, muhtemelen terlemeden kaylaklanan tahriş sonucu bazılarını kötü yönde etkileyebilir. Ayrıca, zaman ve kaynak isteyen bu tedavi türleri, okul çağı altındaki çocuklara nadiren uygulanır. Tedaviden iyi sonuç almak için, hastanın, tedavi konusunda iyi bir şekilde bilgilendirilmiş olması gereklidir. Egzama oldukça rahatsızlık veren bir hastalıktır ama, erken yapılan tedaviler bir çok durumda hastalığın kontrol altında tutulmasını sağlıyacaktır. Hastalıkla ilgili sevindirici olan kısım ise hastalığın genelde kendiliğinden kaybolabilmesidir – 18 yaşına girenlerin % 80 i bu tür hastalıktan kurtulmaktadır. Bu nedenle, doğru seçilmiş egzama tedavisi hastalığın iyileşme olasılığını arttırır.

Hastalığın kötüleşmesinde etkili olabilecek etkenler:
Katı ve dar giyecekler, kalın yün ürünleri, polyester, çok miktarda renk katılmış giyecekler, nem, stres, enfeksiyonlar, gıda maddeleri, klorlü su, tütün dumanı, parfüm, alerjiler, alkalin sabunlar, yağ çözücü kimyasal temizlik maddeleri ve sıcak. Çocuklar, hangi giyeceklerin kaşıntı yaptığını, daha iyi bilirler!

Ekzamanın önlenmesi:
Bazı araştırmalar, bebeğin ilk altı ay boyunca emzirildigi takdirde, bazılarında atopik egzama belirtilerinin geç görüldüğünü göstermektedir. Sebep ne olursa olsun, emzirmek sağlığa yararlıdır. Çocuk için ne derecede önemi olup olmadığı tam olarak bilinmese bile, anne, hamilelik sırasında kendisine ağır gelecek gıda maddelerini tüketmekten kaçınmalıdır

10 Ağustos 2008 Pazar

ANKARA ŞİFALI HAMAMLARI

Hangi hastalıklara iyi geliyor?
KIZILCAHAMAM KAPLICALARI
İçme kürü:
* Karaciğer
* Böbrek, mide, bağırsak
* Metabolizma rahatsızlıkları
* Safra kesesi hastalıkları Banyo kürü:
* Romatizma
* Siyatik, lumbago
* Solunum yolları
* Deri hastalıkları
* Nevralji, kırıkçıkık
* Kalp ve kan dolaşım rahatsızlıkları
* Beslenme bozukluğu rahatsızlıkları
* Bazı kadın hastalıkları
* Çocuk hastalıkları

Ayaş 31 °C


KALSİYUMLU, klörürlü, sodyumlu ve karbondioksitli sulardır. Sıcaklık derecesi 51 derece olan suyun değerleri; 15 lt/sn, toplam mineraliz 410 mg/lt, Radyoaktivitesi 38 ş/Avp'dir. Romatizma, solunum yolları, kan dolaşımı, mide ve beslenme bozukluğu hastalıklarına iyi gelmektedir.

Sey Hamamı Termal Turizm Merkezi
İÇME ve banyo kürleri olarak yararlanılan kaplıca suları; romatizma, eklem ve kireçlenme, mide ve bağırsak, kan dolaşımı, sinirsel hastalıklar, karaciğer ve safra kesesi, beslenme bozukluğu gibi hastalıklara etkili oluyor.


Haymana 44°C

Dünyanın ikinci şifalı kaplıcası: HAYMANA

Uluslararası Şifalı Su Kaynakları Araştırma Merkezi'nin 30 ülkeyi kapsayan araştırmasına göre, nitelik bakımından Haymana, dünya sıralamasında 2'nci.



ANKARA'nın güneyinde 74 kilometre uzaklıkta, Haymana ilçesinde bulunan kaplıca denizden bin 200 metre yükseklikte. Haymana Kaplıcası kaynakları, bikarbonat, kalsiyum, sodyum, magnezyum, karbondioksit bakımından çok zengin ve dakikada 240 litre su vermekte. Bu niteliği ile, günde bin kişinin yıkanmasına yetecek kapasitededir. Kaplıcanın suyu, havuzda toplandığı zaman, ayrıca soğuk su ilavesine gerek kalmadan yıkanılabilir. Bu niteliği nedeni ile uzmanlar, Haymana Kaplıcası'nın tedavide çok iyi sonuçlar sağladığını belirtiyorlar. Bunun yanı sıra, Uluslararası Şifalı Su Kaynakları Araştırma Merkezi'nin 30 ülkeyi kapsayan araştırması sonunda, nitelik bakımından Haymana Kaplıcası'nın, Fransa'nın Vişi Kaplıcaları'nın ardından ikinci sırayı aldığını belirtiliyor. Haymana Kaplıca Suları, her çeşit romatizma, mide, böbrek, solunum yolları hastalıkları, kadın hastalıkları ve kırık çıkıklarda büyük şifa sağlıyor.


Tedavi edilen hastalıklar: Romatizma, çocuk felci hastalıkları, jinekolojik hastalıklar, kan dolaşımı, tansiyon, solunum rahatsızlıkları, böbrek taşı.

2 Ağustos 2008 Cumartesi

SUYUN FAYDALARI


1- Hiçbir şey susuz yaşayamaz.

2- Göreceli su yetersizliği vücudun bazı fonksiyonlarını önce bastırır, sonra öldürür.

3- Su temel enerji kaynağıdır, vücudun “nakit akımıdır.”

4- Su vücudun her hücresinde elektriksel ve manyetik enerji üretir, bize yaşam gücü verir.

5- Hücre yapısındaki maddeleri birbirine bağlayan bir yapıştırıcıdır.

6- DNA hasarını önler ve onarım mekanizmalarının daha iyi çalışmasına yardımcı olur, böylece üretilen anormal DNA sayısı azalır.

7- Bağışıklık sisteminin (bütün mekanizmalarının) merkezi olan kemik iliğinde, bu sistemi kanser de dahil olmak üzere, çeşitli hastalıklara karşı güçlendirir.

8- Bütün besinlerin, vitmin ve minerallerin temel çözücüsüdür. Vücutta besinleri küçük parçalara ayırır, sindirimlerinde ve son metobolik aşamalarında görev yapar.

9- Besinlere enerji verir ve parçalanan besinler sindirim sırasında bu enerjiyi vücuda aktarır. Susuz yenen yemeğin vücut için hiçbir enerji değeri yoktur.

10- Su, besinlerdeki gerekli ögelerin emilimini artırır.

11- Bütün ögelerin vücuda taşınmasına yardımcı olur.

12- Akciğerlerde oksijen toplayan kırmızı kan hücrelerinin çalışma verimini artırır.

13- Hücreye ulaşan su, o hücreye oksijen verir ve atık gazları vücuttan atılmaları için akciğerlere taşır.

14- Vücudun çeşitli bölgelerinden zehirli atıkları toplar ve atılmaları için karaciğer ya da böbreklere taşır.

15- Eklem boşluklarındaki temel yağlayıcı maddedir, artrit ve sırt ağrılarının oluşumunun önlenmesinde yardımcı olur.

16- Omurgadaki diskleri “şok emici su yastıkları” na dönüştürür.

17- Bağırsakları en iyi çalıştıran yağlayıcı maddedir, kabızlığı önler.

18- Kalp krizi ve felce karşı koruyucudur.

19- Kalp ve beyin damarlarında pıhtılaşmayı önler.

20- Vücudun soğutma (terleme) ve ısıtma (elektrik) sistemleri için vazgeçilmezdir.

21- Düşünme başta olmak üzere, bütün beyin fonksiyonları için bize güç ve elektriksel enerji verir.

22- Serotonin ve diğer nörotransmitterlerin (sinir ileticileri) üretimi için vazgeçilmezdir.

23- Melatonin de dahil olmak üzere, beyinde üretilen bütün hormonların yapımı için gereklidir.

24- Çocuklarda ve yetişkinlerde dikkat yetersizliği sorununa çözüm getirir.

25- Çalışma verimini artırır ve dikkat aralığını büyütür.

26- Su dünyadaki diğer bütün içeceklerden daha kolay bulunabilir ve hiçbir yan etkisi yoktur.

27- Stres, gerginlik ve depresyonun hafiflemesine yardımcı olur.

28- Uykuyu düzenler.

29- Yorgunluğun giderilmesine yardımcı olur ve bize gençliğin enerjisini verir.

30- Cildi yumuşatır ve yaşlılık belirtilerinin azalmasına yardımcı olur.

31- Gözlere canlılık ve parlaklık verir.

32- Glokomdan korunmamıza yardım eder.

33- Kemik iliğinde kan üretim sistemlerini düzenler, lösemi ve lenfoma oluşumunun önlenmesine yardımcı olur.

34- Vücutta enfeksiyon ve kanser hücrelerinin geliştiği bölgelerde bağışıklık sistemini güçlendirmek için çok gereklidir.

35- Kanı sulandırır ve dolaşım sırasında pıhtılaşmasını önler.

36- Kadınlarda, adet öncesi ağrıyı ve ateş başmasını hafifletir.

37- Kalp atışıyla birlikte kanı sulandırıp dalgalandırarak dolaşımdaki katı maddelerin dibe çökmesini engeller.

38- İnsan vücudunda dehidrasyon sırasında kullanılabilecek bir su deposu yoktur. Bu nedenle gün boyunca düzenli olarak su içmemiz gerekir.

39- Dehidrasyon cinsellik hormonunun üretimine engel olur, bu iktidarsızlık ve libido kaybının başlıca nedenlerinden biridir.

40- Su içtiğiniz zaman susuzluk ve açlık duygularını ayırt edebilirsiniz.

41- Kilo vermenin en iyi yolu su içmektir. Düzenli aralıklarla su için ve sıkı bir rejim yapmadan zayıflayın. Acıktığınız zaman aşırı yememeli, ama susadığınızda suyunuzu içmelisiniz.

42- Dehidrasyon doku boşlukları, eklemler, böbrekler, karaciğer, beyin ve deride zehirli çökeltilerin birikmesine yol açar. Su bunları temizler.

43- Su, gebelikte sabah bulantılarını azaltır.

44- Zihin ve vücut fonksiyonlarını bütünleştirir. Kara verme ve hedefleri belirleme yeteneğini artırır.

45- Yaşılıkta bellek kaybının önlenmesine yardımcı olur. Alzheimer, multipl skleroz, Parkinson ve Lou Gehring hastalıklarının riskini azaltır.

46- Kafein, alkol ve bazı ilaçlara duyulan bağımlılığın giderilmesine yardımcı olur.